16 Şubat 2016 Salı



        Neye ne kadar üzüldüğümü , nerden başlayıp anlatmam gerektiğini toparlayamıyorum. Günlerdir içimden konuşuyorum. Kimi zaman bağırırak konuşuyorum ,öyle ki sesim dışarıdan duyulmamasına rağmen nefesim kesiliyor,yorulduğumu anlıyorum. Bazen sövüyorum olana bitene,bitmeyene.. Ve en kötüsü de bazen söyleyecek söz bulamıyor,büyük bir sessizlikte kayboluyorum. Üzüntülerimden yeni kırgınlıklar,sıkıntılarımdan yepyeni kızgınlıklar doğuruyorum.. Bitmek tükenmek bilmeyen bir sancı,sanki yeniden doğuyorum..

       Kırgınlıklarımın en dayanılmazı, imtihanlarımın en sevdiğim en değer verdiğim insanlarla olması.Ölümünü düşündükçe bile ağlamaktan kendimi kaybettiklerime hissizleştim,en acısı da  buydu sanırım. Öyle sevgi dolu bir genç kızdan yaşlı bir kadın kararmışlığı yarattılar.İçime doğan güneşleri  bir bir batırdılar,tıpkı hayatım gibi. Şimdi hissettiğim ,hakaret saydığım kocaman bir hareket ve büyük bir hayal kırıklığı. Artık dayanılmaz bulduklarım  altından bildiriyorum, bık tım . 

        İçime konuştuklarımı yazıya dökmeliyim diye düşünmüştüm ama içime konuştuklarım gibi yazıda da toparlamayadım hislerimi.Görünen o ki uzun bir süre de kendime gelemeyeceğim.. Son olarak bildiğim tek şey: duyduğum büyük  aidiyet duygusunun yerini ''olmasalar da olur '' almamalıydı. Vazgeçemediklerim, vazgeçtiklerimden olmamalıydı...


2 Şubat 2015 Pazartesi




      Babana bile güvenmeyeceksin sözünü bana babam öğretti. En savunmasız zamanımda,ömrümün en güzel döneminde tokat gibi çarptı yüreğime.. Öz babana bile güvenmeyeceksin güzel kızım ,dedi ve ansızın bırakıp gitti. Sonra da hiç arkasına dönmedi. Ona muhtaç küçücük bir kalbi, gözlerine ve kokusuna aşık minik kızını, boyuna ve heybetine hayran prensesini bırakıp gitti. Bir daha da hiç umursamadı.. 
        Ondandır kimselere güvenemem,hep güvenir-MİŞ gibi yapmalarım.

24 Aralık 2014 Çarşamba





      Yine burama kadar geldi,yazmalıyım diye düşündüğüm de ,aslında kafamdan geçenleri aynı şekilde son yazımda yazmış olduğumu farkettim. Ve daha çok kızdım kendime. 
       Meğer ben aylardır aynı yerimde, ne ileride ne geride tam aynı yerimde sayıyormuşum. Eylül den bu yana hiç ama hiç bir şey değişmemiş. Aynı şekilde boş yere sevinmiş aynı şekilde o okyanusta boğulmuşum. Üstelik ne bir umut ışığım oldu ne de bunu devam ettirecek başka bir dayanağım,gücüm..
       Ben kendimi sabırsız bilirdim, görüyorum ki aslında o kadar da değilmişim..Bu kadar zamanda anlık sevindiren hisler ve hemen geçip acıtan izlerini ,kendime çektirtmeye devam etmemin başka bir açıklamasını bulamıyorum.Mantıklı da bilirdim kendimi..Hala da mantıklı olanın kesin ve kat'i bir kararla her şeyi bir çırpıda silmek olduğunu biliyorum.Bunu yapabilecek gücün de var olduğunu biliyorum,çünkü babası tarafından silinmiş bir evlat olarak silemeyeceğim hiç kimse yok bu hayatta-annem hariç-. Ama bile isteye canımı yakıyorum, bundan zevk de değil acı duyuyorum . Belki de hiç bir umut ışığı görmememe rağmen hala bir çocuk gibi bekliyorumdur onu. Hala salak gibi bekliyorumdur..Hayallerimde yaşatıp sonlandıramadıklarımı deli gibi bekliyorumdur .Bir gün yaşanacaklarına bir aptal gibi inanıyorumdur. 

26 Eylül 2014 Cuma



Bazen  göğsümde deli gibi kanatlarını çırpan,gitmek için deliren bir kuş hissediyorum. Kalp atışlarımın düzeni bozuluyor,nabzım hızlanıyor,nefesimi toparlayamıyorum . Kelebeklerin midemde gezindiklerini hissediyor , tatlı mı tatlı bir karın ağrısına yakalanıyorum. Hayali böyle güzelse gerçeği nasıldır kim bilir? diyorum içimden .  Bütün umutsuzluğumun bir bulut gibi dağıldığını görüyorum. Her şeyi unutup ,gerçekleri hatırladığımda yüzüme inecek okkalı bir tokata kadar onu düşünyorum. Yanımda..Yakınımda..Üstelik gözleri benim ona baktığım gibi bakıyor,benim ona güldüğüm gibi gülüyor..Bir hayal ki sorma,beni bu dünyadan alıp götürüyor..

Sonra..Okyanuslar kadar derin,dünya kadar büyük bir umutsuzluğun koynuna düşmüş gibi hissediyorum. Çırpınsam belki kurtulma şansım olur,ama ne kollarım da derman var ne de ayaklarımda. Tonlarca yükün altında kalmışım ,başımı bile kaldıramıyorum o koynuna düştüğüm büyük umutsuzluğun. Sanki kocaman bir bıçakla sırtımı boydan boya deşmişler,öyle bir acı. Sanki başımdan kazanlarla sıcak sular dökmüşler,öyle bir sızı..
Nefes almak da zor burada . Göğüs kafesime oturan bir şey var gibi, her hamlemde çöküyor boğazıma . Tat vermiyor , huzur vermiyor. Labirentte dolanıp duruyorum ama yok,bir kaçış noktası bulamıyorum. Nefes almama yardım edecek gökyüzünü göremiyorum . Hayaller ve gerçekler arasında, araftayım .  Önceleri huzura erdirip gülümseten hayaller ,artık acıtır oldu. Aklıma geldikleri her saniyede kalbim cam kırıkları üzerinde yürüyor olur;kana karışır , revan olur.

9 Eylül 2014 Salı

   

  İnsanoğlu ne kadar güce , paraya , dosta sahip olsa da aslında yalnız. Yalnızım.. Çok küçük yaşta kahramanım tarafından hayatımın kazığını yediğim için oldum olası insanlara güvensizliğim olmuştu. Ben de yıllar geçip giderken büyüdükçe yakın çevremde sayılı insan tutup onları çok sevdim. Evet,herkese hemen koşulsuzca güvenmedim ama en yakınımda tuttuklarımdan her zaman yanımda olmalarını bekledim. Bu boşuna bir bekleyiş. Sevdiklerimi hep çook sevdim, maddi ya da manevi yapabileceğim her fedakarlığı yaptım,yapmaya çalıştım. Hiçbir şey yapamasam da onlara en içten en samimi duygularımla gülümsedim,gözlerimin içinden gülümsedim .  Kafamın  hep bi tarafında aslında her şeyin ,herkesin boş bir balon olduğu düşüncesini kovaladım. Yaşamak için etrafında sana güven veren kişilerin bulunması gerekliydi,sevildiğini bilmen ve sevmen gerekliydi. Artıık anlıyorum ki gerekli değilmiş . Annem dışında kimseye ama kimseye güvenim yok. Kendime güvenim var, yılların yaşattığı tecrübenin verdiği güce güvenim var. O da annemin olmadığı bir dünyaya kendimi yavaştan da olsa hazırlamak için. Güvendiğin bir çevren olursa kaybettiğinin yerine başkasını koyarsın,acın zamanla hafifler. Ama ben annemi kaybedersem yerine koyacak hiçbir güvendiğim dağ kalmaz. Sadece ben,sadece ben..Ne akrabaların ne en en en yakın gördüğün arkadaşların ne kardeş yerine koyup dost dediklerine güvenmelisin bu hayatta. Seni ne kadar sevdiklerini söyleseler de yol ayrımına geldiğinde kimse seni annen gibi düşünmez,kimse onun gibi senin kırılmış kalbini yok olmuş hayallerini düşünmez. Hayatın kuralı da buymuş demekki , önce kendini düşünmelisin. Kimse senin  kadar salak olamaz,senin yaptığın gereksiz fedakarlıkları yapamaz. Bunları bekleye bekleye geçen yıllardan sonra artık kimseden bir şey beklemeye niyetim yok. Kimseye karşılığını görmediğim bir iyilik yapmaya halim de yok. Artık samimiyetim en içten olamayacak ben istesem de , gözlerim eskisi gibi gülmeyecek .Çünkü biliyorum ki ben ne kadar fazla ince davranırsam vakti gelince bana o kadar enkaz kalıyor. Yaşamı devam ettirmeye yetecek kadar ''dost'' muhabbetleri, tekrar tekrar yıkılmamak için gereken mesafeler , ve gördüğün kadar göstereceğin değer..  Bir de böyle denemekte fayda var.


31 Ağustos 2014 Pazar

Hiç ısınmayan ellerimi her zaman sıcacık elleriyle ısıtacak mı? Yaz-kış akan burnum için selpak uzatacak mı ? Toz alerjimin beni rahat bırakmadığı zamanlarda bana nefes aldıracak mı ? Her hapşurduğumda gözleriyle gülerek benimle yaşa diyecek mi ? Yaptığım saçma sapan esprilere hep gülecek,benimle saçmalayacak mı? Utanıp gözlerimi kaçırdığımda baktığım yerde olacak mı? Yaptığım her yemeği kötü dahi olsa ben yaptığım için yiyecek mi ? Elinden ne olsa yerim bakışıyla ellerine sağlık diyecek mi ? Deli heycanlara kapılıp peşimden sürüklediğim her yere benimle gelir mi ? Ağladığımda gözyaşlarımı elleriyle siler mi ? Daraldığımda,bunaldığımda,çaresizce kaldığımda ellerimi sıkıca tutar mı ? Belli belirsiz bir şeyden korktuğumda kollarıyla sımsıkı sarılır mı ? Derdimle dertlenip sevincimle neşelenir mi ? Onu bunu bırak da diliyle değil gözleriyle seni seviyorum diyebilir mi ?