29 Aralık 2012 Cumartesi

Bir yanımda bir yaş daha aldığım,ölüme biraz daha yaklaştığımı hissetmemle alakalı hüznüm var.Diğer yanımda ise hiç büyümeyecek olan çocuk yanımın yeni yaş heyecanı..

Bu heyecanın nedenini pek anlamam ama her sene oluyor ben de bu durum.Daha yaşımı saklamaya da yıllarım olduğuna göre davul-zurna bayram edebilirim diye düşünüyorum herhalde.Gerçi düşünsem ne olacak yalnız uyandım yeni yaşıma.Sakin salin kahvaltımı yaptım,Bon Jovi eşliğinde hazırlandım.Özel olarak sadece, ne zamandır el sürmediğim saçlarımı düzleştirdim.Her gün ki doğal makyajımı yapıp çıktım dışarı.Elimde telefon gelen mesajlara 'Teşekkür ederim canım:)' şeklinde cevaplar verdim. Bir terslik olduğunu sezdim ama üzerine pek düşmeden dersime girdim,ufak bir hediye aldım.Eve geldiğimde yine yalnızdım.Yabancı-yerli karışık bir liste açtım kendime ki ben keyif yaparken kuzenler geldi ellerinde hediyeleriyle.Pasta yerine çiğköfte yemeyi tercih etmiştik ki annem de gelirken pastasını alıp gelmiş zaten :) Mumları bile sadece fotoğraf çekmek için yakmış olduğum sıradan bir doğum günü gecesiydi..

O terslikleri düşündüm sonra bir an.En yakınım dediğim kişiler unutmuş olmalı ki özürlerle başlayan,kutlamayla devam eden telefon görüşmeleri yaptım devamında.Herkesin kendince bir mazereti oluyor,insan ne diyebilir? Bunlara pek takılmıyorum.Takıldığım şey benim insanlara ,bana gösterilen değerin bilmem kaç katını gösteriyor olmam.İçimde öyle bir sevgi var ki,insanları mutlu etmek için sınırlarımı o kadar zorluyorum ki karşılığını görememek inciltiyor beni..Düşünsene sen sevdiğin bir insan için bir şeyleri göze almışsın zamanında.Karşına koymuşsun onun için diğer sevdiklerini.Ama o aynısını senin için yapamıyor.İçim acıdı önce.Sonra düşündüm ki yapacak bir şeyimiz yok.'Hayat bu!' dediklerini tekrardan yaşadım doğum günümde.Pek beklediğim gibi geçmedi bu yeni yaşıma adım attığım gün.Umarım devamı güzel olur.Çünkü bu yaştan beklentilerim var.Ahh yine kullandım bu sözcüğü.Artık ben beklentilere girmemeye çalışacağım.Sonra acısı kötü çıkıyor..

Sizde beklentilere girmeyin.Tavsiyemdir.



26 Aralık 2012 Çarşamba

Yılın son zamanları..
2012 nin bizlere veda etmesine sayılı günler kaldı.Sokaklarda ve alışveriş merkezlerinde her zamankinden daha fazla ışıltı hakimiyeti kuruldu.Kocaman çam ağaçları yine kocaman süslerle bezendi,ışıklandırıldı.Vitrinler aynı şekilde yeniden hazırlandı.Mağazalar kırmızı ve yeşil ağırlıkta olmak üzere yeni ürünlerini insanlarla buluşturdu.Dergiler yılbaşı özel sayılarını yayımladılar.İnsanlar evlerinde yılbaşı ağaçlarını süslediler heyecanla,mutlulukla..Haftalar öncesinden o gece için planlar yapılmaya başlandı.Kimisi lüks yerlerde rezervasyonlarını yaptırdı kimisi ev partisini organize etmeye başladı.Kimisi de meyve ve çerezini ayarlayıp,o gece televizyonda güzel programların olmasını ümit etti..
 
Arkamızda kocaman on iki ay bırakıyoruz.360 gün civarında..Bu 360 gün de neler yaşandı neler.İçimize doğan umutlar,yaşadığımız mutluluklar,uğradığımız kırıklıklar,tattığımız acılar..Dondurucu soğuk günlerden sonra uyandığımız bahar sabahları..Sonrasında gelen sıcacık yaz günleri,eğlenceli yaz geceleri..
Geride bıraktığımız yılda yaratanın takdiri ile sevdiklerimizden kaybettiklerimiz de oldu,hayatın akışında ellerimizden kayıp gidenler de.Çok çaresiz kaldığımızda isyanları oynadık ya da yaratana sığındık.Artık dayanamıyorum dediğimiz her günün ertesi dayandık,dayanmayı öğrendik.Bu sondu dediğimiz her olay sonrası bunun bir son olmayacağını anladık.Hasretle,büyük bir arzuyla hiç tanışmadığımız hayatımızın aşkını ya da kalbimizin katilini bekledik.İstedik.Çok istedik.Hayaller kurduk,sonra o hayallerin altında kırıklarıyla enkazda kaldık.Bir sabah doğan güneşle birlikte enkazdan kalkıp önümüze bakıp yolumuza döndük.
 
Şimdi önümüzde bizi bekleyen kocaman bir yıl var.Aylar,haftalar,günler var.. Neler getireceğini tahmin etmek zor çünkü hayat biz bir şey beklerken çok başka şeylerle imtihana zorluyor.2 saatte hayatımız kabus da olabilir,bir rüya gibi de.Elbette üzüntüler,acılar,kırıklıklar yaşayacağız.Bunları yaşamadan geçirilen bir hayattan şüphe duyarım ben.Ama asıl  beni bekleyen heycanlarım,mutluluklarım,yaşayacağım güzel anlar ve günler içim umutluyum..Bu yıldan hayatımdaki eksikliklerden,ihtiyaçlarımdan bazılarını tamamlamasını diliyorum.(!) İhtiyaçlar önemli.(!)
 
Tüm bunlardan önce de, yeni yıl hiç bir şey getirmese de olur.Sevdiklerimi yanımdan almasın yeter.

25 Aralık 2012 Salı

Girdiğinden beridir çok değişti hayatım.Nerede akşamını sabah,sabahını akşam yapan ben nerede şimdiki adam.Yıldız gibi kaydın hayatıma.Ansızın,birden.Güneş gibi doğdun bir sabah.Hayatımla birlikte beni de düzene soktun.Hiç yapmadığım sevimsiz kahvaltılar seninle bana dünya nın en harika şeyi gibi geldi.Sen çocuklar gibi kahkahalara katılıp gülerken ben de o gülen gözlerine bakıp gider oldum.Hayatın güzelliğini,nasıl olması gerektiğini öğrendim senden.Her şey daha bir anlam kazandı.Tadını unuttuğum ne varsa hatırladım seninle.O su gibi içen,gece gibi görünen adamı gündüze çevirdin.Bununla birlikte sende benim günüm,gecem oldun.Dünümde yoktun belki ama bugünüm de oldun,yarınım da olacaksın kadın.Seni sevmeyi,beni sevmeni ve seni..Seviyorum.
 
 
Yuva yaptığın evimizin terasında, kadeh kadeh şaraplar içtiğim sevgilim; en küçük ayrıntıdan en mühim konulara kadar saatlerce konuşabildiğim dostum; aynı zamanda haylazlıklar yapıp deliler gibi eğlendiğim arkadaşım; yatağımdaki diğer yarım; zaman zaman dizime yatan küçük kızım; yeri geldiğinde bütün şefkatiyle saçımı okşayan annem;kalbimin sahibi.. Seni Seviyorum. Seni sevmeyi,beni sevmeni ve seni..Seviyorum..


Kim istemez böyle bir aşka sahip olmayı,böyle anlatılmayı.Hayallere selam olsun!

19 Aralık 2012 Çarşamba

Kulaklıklarımla son ses müzik dinleyip durağa doğru ilerlerken birden aklıma geldi.Acaba babam nerede şimdi? Ne yapıyor?Nasıl? Ve en önemlisi aklının ucundan bile olsun geçiyor muyum?

Sayılı günler kaldı 2o yaşıma girmeme..Kocaman kız oldum,şakası yok 20li yaşlara adım atıyorum.Ama o sorular aklımdan geçerken o kadar istedim ki baba kokusunu içime çekmek.Babaya sarılmak,doya doya sorgusuz sualsiz..O kadar istedim ki hayatımda babamın olmasını,ve gidince bir baba görebilmeyi..Gözlerim doldu,zavallıca göğe doğru baktım gözyaşlarımı tutabilmek için.Çünkü biliyorum bir yaş akarsa gözlerimden devamı gelir ve ben yolun ortasında deliler gibi ağlarım.

Yağmur yağıyordu.Ona da aldırmadım.Ne şemsiyemi açtım korunmak için ne de şalımı başıma doladım.Son ses müzik dinleyerek ıslanmak istedim.Çok,daha çok.

Bazı insanlar anladılar gözlerimin dolu olmasından iyi olmadığımı.Onlara da aldırmadım.İçimden geldiğince yürüdüm.Sendeledim.Geçmişe dönüp babamla geçirdiğim vakitleri anımsamaya çalıştım.Anılar silik silik kalır oldu hafızamda.Ama kokular gitmiyomuş.Birlikte vakit geçirdiğiniz insanın kokusunu yıllar sonra da hatırlarsın diye bir şey okumuştum da inanmamıştım.Evet,babamın benim için dünyadaki herkesten farklı kokusunu hatırladım.Sanki yanımdaydı.Tarifte bulunamam ama bilirsiniz işte baba kokusu güzeldir.Tıpkı anne kokusu gibi.Kokusunu içime çekmek istedim,derin bir nefes aldım.Ama toz oldu uçtu o koku.Hayalimdeki kokusunu çekemedim içime.Avuçlarımı sıktım neredeyse olduğum yere çöküp yerleri dövecektim.Babamın kokusunu istiyorum ben.Küçük bir çocuk ne kadar muhtaçsa baba kokusuna ben de o kadar muhtacım işte.O kadar aciz,o kadar savunmasız ve bir o kadar da çaresizim.Çaresizim çünkü babam beş para etmeyen; BABA olmanın erdemini anlamamış,sorumluluğunu kabul etmemiş ve ruhunda bu duyguyu taşıyan biri değil.Yolda görsem yanından yabancı gibi geçip gideceğim ama kokusunu istiyorum.Belki o beni tanımaz ilk bakışta ama ben kokusunu istiyorum.10 yaşımda yetim kaldığımda da istedim,20 yaşımda şuan da istiyorum, yaşlanıp torun torba sahibi olduğumda da isteyeceğim.

Babamın varlığını hissetmek isterdim ben.
Kokusunu içime çekmek.Sağa sola sapmadan,dosdoğru,doya doya içime çekmek .


16 Aralık 2012 Pazar

Kocamaan bir yıl daha geri kalıyor.Tam 365 gün devirmek üzereyiz.Acısıyla tatlısıyla nasıl da geçti diye düşünürken bunları bir de yazıya dökeyim,bakayım neler geçmiş başımdan dedim.

Ben 2012'de ;

Büyüdüm.Geçen 12 ayın her birinde biraz daha büyüdüm ve bunu hissettim.Bu bana bazen ayaklarımı yerden kesecek kadar mutluluk verse de çoğu zaman hüzünlendirdi.Yılın sondan ikinci gününde yirmili yaşlarıma adım atacağımı düşünmek beni ürküttü.

İyice üniversitelinin sözlük anlamı kavramına göre bir öğrenci oldum.Okul bahçesinin çimlerinde yattık,yuvarlandım.Dersleri ekip gezmelere gittim,sınav haftaları uykusuz kalıp kafeinle hayata bağlandım.Üstün başarılı sayılmasam da 1.sınıfı alttan ders bırakmadan geçip 2.sınıfa 'Merhaba' dedim.

Her zaman yazmayı seven biri olarak radikal bir karar alıp burayı oluşturdum.Anında gelen ilhamla yazılarımı bir yerde toplayayım dedim,kendimi bir gece ansızın burada buldum.Kimselere de haber vermedim.Kendimle kalmak istediğimde sığınağım oldu burası.

Çooook güzel bir yaz tatili geçirdim.Babasını baba,annesini anne,çocuklarını da kardeş bildiğim ikinci ailem ile birlikte önce Ege kıyılarına, sonra da damarlarımdaki kanın çektiği Karadeniz kıyılarındaki memleketime gittim.Yılda 2 defa kutlanan dini bayramlarımızdan Ramazan Bayram'ını orada neredeyse bütün sevdiceklerimle bir çatı altında geçirdim.

Güzelliklerin yanında kocaman bir hayal kırıklığı yaşadım.Hayatımda ilk defa bu kadar kırıldım.Kabus gibi 1 hafta geçirip sonrasında daha da olgunlaştım.Ve o hafta sonrası ben kardeş bildiğim kuzenimi,canımı,çok sevdiğim bir insanı hayatımdan sildim.Şimdi onunla mecburi aile ziyaretleri içerisinde mecburiyetten görüşüyorum.Yüzüne bakınca artık pek de bir şey hissetmiyorum.

Bunlarla birlikte etrafımda boş insanların varlığını ve benim onlarla paylaşacak bir şeylerimin olmadığını farkettim.Ufaktan karşilıklı olarak yollar verdik birbirimize.Onları hep ergenliğimde çok eğlendiğim,deliler gibi gülmekten karnıma ağrıların girdiği buluşmalarımızla hatırlayacağım..

Sonra ben her durumda iken,güldüğümde de ağladığımda da hep yanımda olan insanlara baktım.Onlar için ufak da olsa bir şeyler yapmaya çalıştım hep.Varlıklarına şükrettim.Yanımdan hiç gitmemelerini diledim.

Çok ağladım,çok güldüm.Geriye baktığımda gerçekten hayattan beklentimin olmadığı,deliler gibi ağladığım ve insanları kıskandıracak kadar çok güldüğüm hatıralar görüyorum.İnsan yaşamında ikiside çok gerekli.Ağlayın da gülün de.Hiç bir zaman sadece birisini yapmayın.

Aşka gelecek olursak damarlarıma,iliklerime kadar hissettim,evet.İçime işleyen her duygu da platonikti,platonik olarak da gömüldü bir yerlere.

Hayaller kurdum,planlar yaptım.Belki bazıları olmuş,çoğu olamamıştır.Olanlarla mutlu oldum,olmayanları da silmedim hala aklımda.Kalbimde.

Daha çok gezmenin yanında daha çok kitap okumaya başladım sanırım bu yıl.Aşırı bir yazma ve okuma açlığı hakimdi koca sene.Okuyorum,okuyorum,yazıyorum,yazıyorum..

Bunları yaşadıktan sonra gelecek yıldan neler mi bekliyorum? Noel Baba'nın yeni yılın ilk gecesinde getirdiği hediyeler değil,onda anlaşalım.Yeni yılda:

Aşık olmak isterim.Ama mümkünse platonik olmasın,artık mücadele edemeyeceğim!

Bir sabah uyandığımda gözümü başka bir ülkede,çok başka bir şehirde açmak isterim.Paris,Küba,İspanya,Cape Town,Hindistan,İtalya veya bambaşka bir yer.Neresi olursa olsun,ülke görmek istiyorum.!

Kitap okuma ve yazma açlığımın geçmemesini,aksine daha fazla daha fazla bastırmasını isterim.İlham perilerim sürekli benimle olsunlar.Onlara ihtiyacım var.

Eğer daha da büyümeme,olgunlaşmama,Dünya'yı tanımama yardımcı olacaksa hayal kırıklıkları da olacak bu yıl mutlaka.En hafif şekilde atlatmak dileğiyle!

Gidenler olacaksa gelenler de olsun.Yeni dostlar,arkadaşlar iyidir.Bazen bir dostun muhabbetinden sonra kalabalık,kahkahaların olduğu gruplar da iyidir.

Hepsinden de önce tek bir şey istiyorum yeni yıldan.Sevdiklerimi yanımdan alma!Ben onlarla hayattayım,ayaktayım.

Hepimizi sağlıklı,huzurlu,aşklı ve paralı yeni bir yıl diliyorum!

4 Aralık 2012 Salı

Bir gün yine o sıkıcı gramer derslerinden birindeydik.Hocamızın çenesine bereket, sınıftaki somurtkan kızlardan birine bulaşmıştı dün gibi hatırlıyorum.Sonra sınıfa dönüp nasihatlerine başlamıştı. 'Siz siz olun somurtmayın.Daima güleryüzlü,pozitif olun.Olun ki insanları kendinizden uzaklaştırmak yerine onları kendinize çekin.' diye.. Sınıftaki birkaç kızla beraber beni de örnek göstermişti,bu güleç yüzlü kızların yanında kimse yaşlanmaz diye.
 
Hocamında takdir ettiği üzre ben hep Neşeli Şirin oldum.Küçüklükten beri girdiğim her ortamın en güleryüzlüsü,en şen şakrak kişisi-kişilerinden biri- oldum.Daha ilkokula giderken,sabahları arabanın içine sığamazdım.İki kulak yapılan saçlarımla zıp zıp zıplar dururdum.Hemen yanımdaki yaşıtlarımın daha uyanamadığı,uyanmaya çalıştığı zamanlarda yani..Sonrasında da durum değişmedi.İnsanlar hatıra defterlerime,yıllıklarıma hatta lise de imzalattığım gömleğime bile beni daima güleryüzüm ve Beşiktalılığımla hatırlayacaklarını yazmışlardı.Hayat boyu,beni ben yapan neşemin bir an olsun yüzümden eksik olmamasını temenni etmişlerdi.Evet ben hep sıcakkanlı,samimi,güleç bir insan profili çizdim.İnsanları kırmamak için güldüm,derdimi anlamasınlar diye güldüm,gerçekten mutlu olduğum için güldüm..Güldüm yani.Bir de bu Neşeli Şirin profili tamamlamak için buna uygun bir tarz gerekliydi.Ee bende o da vardı.Renkleri seven biri olarak giyimimde ona göre olurdu.Ee simsiyah giyinen,piercingleri olan,genel olarak eşofmanlarla gezen birinin etrafa pozitif enerji saçmasını bekleyemezsiniz heralde.
 
İşte böyle renkten renklere koşarken giyimimde, nedendir bilinmez bir siyah aşkı doğdu içime.SİYAH-BEYAZ aşkı doğuştan var zaten o ayrı bir konu da buradaki farklı bir durum.Bu yaşıma kadar siyah bir pantolonumun olduğunu bile hatırlamamam ben.Ne çanta,ne bir bluz;hiç bir şeyime sadece siyah hakim olmamıştı.Düşünün Beşiktaş formam bile en beyazından,şerefin beyazından.Ne olduysa oldu ve ben 20li yaşlarıma adım atacağım sıralarda bir siyah pantolon,bir siyah çanta,siyah ağırlıklı bluzlar edinmeye başladım.Ergen kızlar gibi sadece perçemim eksik yani.Derlerdi de bana boş gelirdi.Lakin gerçekten siyah giyinince bir rahatlık,bir düzlük hissediliyormuş.Rahatlığına öyle alıştım ki bu rengin,birkaç tane daha siyah ya da yakın tonlarda koyu gri pantolon edinme ihtiyacı duyuyorum.Tabii ben kokoşluğumdan deyin renklerin sevdasından deyin bir yerden bir şey patlatıveriyorum yine.Ama dile alacak,yazıya dökecek kadar siyah ağırlığı var üzerimde bu sıralarda anlayın işte.Belki de kapıya dayanan,'Açın şu kapıyı,açın!' diye esip gürleyen kışın etkisindendir tüm bu yönelme kim bilir..
 
Böyle siyahlara sarılma döneminde güleçliğimden bir şeyler kaybettim mi asıl soru bu.Siyahlarla beraber içim de kapandı mı? Dudaklarım? Güneşin görülmesı gibi gülmelerim de azaldı mı?
 
Her türlü tarttım ama kesin bir sonuca varamadım.Dışarıdan bakınca bir şey farkedilmiyor.Ya onlar çok saf ya ben çok iyi oyuncuyum! O kadar gülmemi gerektirecek kadar mutlu değilim çünkü onu biliyorum.Siyahlara gidiyorsam,elle tutulur olmasa da vardır bir sıkıntım.Yalnız kalmak isteriz,özel günlerimizde olabiliriz,üzücü şeylerin yaşandığı günlere uyanmış olabiliriz.Ya da bir sabah uyandığımızda hayatımızın pek de istediğimiz gibi olmadığını anlamış olabiliriz. 
 
Her şeye rağmen gülmek güzeldir.Somurtkanlık,mutsuzluk bulaşıcıdır.Etrafımızdakilere de geçen negatif düşüncenin önüne geçmek zor olur sonra.Gülümseyerek,tebessümlerle negatif düşünceyi uzak tutabiliriz kendimizden,inanıyorum ben buna.Yalnız insanlara mutlu gözükücem,derdimi-tasamı anlamasınlar diye gülmek ölümden beterdir.Biz içimizden geldiği için,aklımızdan geçtiği,kalbimize dokunduğu için gülelim.Gülelim!
 


11 Kasım 2012 Pazar

Daha ilkokul çocuğuydum ufaktım.Babam o zamanlar yanımdaydı yani düşünün ne kadar ufağım.Senelerden olmalı 2003.Aylardan da soğuk mu soğuk,karanlık mı karanlık ŞUBAT.
 
Aile geleneğidir eskilerden beri,her bayram önce alt kattaki babannelere inilir;amcalar,halalar,kuzenler hep bir arada bayramlaşma töreni yapılır.Muhabbetler,şakalaşmalar yapılıp harçlıklar alındı mı aşağ mahallede oturan diğer büyük eve gidilir.Annane-dede yanına.Ama o Şubat öyle olmadı.Evet,yine babannemlere inip bayramlaşma yapıldı.Hatta iyi miktarda harçlığı da kapmıştım.Ama annanemlere gitmedik,gidemedik.O, bayramı evinde şekerleri,çikolatalarıyla değil hastanede kolunda serumlarıyla karşılamıştı.Çünkü o adını hiçbirimizin ağzımıza alamadığımız hastalığa yakalanmıştı.Hem de çok uzun bir süredir.En ufağımızdan en büyüğümüze kadar birlik olmuş,kenetlenmiştik.Annem,teyzemler,dayım ve dedem.Yakın akrabalardan birkaç kişi.Dönüşümlü kaldılar o adı batasıca hastanede annanemle birlikte.Bizler de annelerimizi bekledik evlerimizde günaşırı gelecekler diye.Bir süre böyle devam etmişti hayatımız.O süre zarfında çocuk olduğumuz için annanemle görüşütürülmüyorduk,hastanede yattığı servisten enfeksiyon kapma ihtimalimiz olduğu için.Ama ben artık dayanamamıştım.Annanemi anlatamayacak kadar çok seviyor,sevgisini annemle eşdeğer tutuyordum.En sonunda kendimi yalvardım,yakardım,ağladım,zırladım bayramlaşma geleneğimizi nerede ne şekilde olursak olalım sürdürme için hastaneye götürttürdüm.Hava çok soğuktu,ŞUBAT soğuktu..Babamın sıcacık kucağında gittim hastaneye.Ufak çocuğum,olayların ve hastalığın tam farkında değilim.Ama içim içime sığmıyor,durduğum yerde duramıyorum.Hafızamdan hiç gitmeyen odaya girdik.Ufak bir oda.Pencere kenarında yatağı,yanında komidini dolabı diğer yanında da koltuğu olan kutu kadarcık bir oda.Koridorlarda suratsız hemşireler,hastabakıcılar.Adı batasıca hastane kasavetli,hüzün dolu.Benim gözüme tek ışık saçan şey o odada ki annanemdi.Aylardır göremediğim,gördüğüm anda da kokusunu doya doya içime çektiğim annanem..Suratsız hemşirelerden gizli girdiğim için odaya çok duramadım,taşı çatlatsak belki 5 dakika..Yetmemişti ama olsundu,bir daha gidecektim annanemin yanına.Onu çok özlüyordum,ve o beni görünce iyileşirdi.Severdi beni,biliyorum.Ben de onu çok severdim,hala da seviyorum.Şöyle bağrına bastığındaki kokusu hiç gitmez benden,hiç.
 
Velhasıl ben adıbatasıca yere bir daha gidip,annaneme bir daha görüşme planları yaparken her şeyden büyük Allah aldı onu yanımızdan.Görüşmemizden 1-2 hafta sonra.Soğuk bir Şubat sabahı,soğuk bir pazartesi sabahı..Takvim 24 ŞUBAT'ı gösterirken..Zamansız gitti,pek aklım ermiyordu çünkü doyamamıştım daha annaneme..Ben değil kimse doyamamıştı ki.52 yaşında,gencecikken gitti aramızdan..
 
Annanem ağırlaşınca gece gelen telefonla gitmişti annem.Sabah uyandığımızda ise babam işe gitmiş olacaktı ki abimle ben evde tektik.Babannem sessizce kapıyı tıklatıp,abimin kulağına bir şeyler fısıldamıştı.Meraktan ölmüştüm acaba ne söyledi diye.Anlamam çok uzun sürmemeliydi aslında abim ağlarken.Ama çocukluk bu ya kavrayamadım.Konduramadım annanemin kötü haberinin geldiğine.Bana da bir şey söylenmeyince normal hayatımıza devam ettik o gün.Ta ki 'Salih abi başın sağolsun' cümlesini duyuncaya kadar..Babannemlerde kuzenlerle hararetli hararetli oyun oynarken duyuverdim ben bu cümleyi.O an dün gibi aklımda..Kapkaynar sular dökülmüş gibiydi başımdan aşağı.Başlamıştım ağlamaya,sorular sormaya.Meğersem  annem istemiş durumun benden saklanmasını.Ertesi gün salı,babannemi elinden sürükleye sürükleye annanemlere götürtürmüştüm.Binanın içinde sayısız ayakkabı,gürültüler,uğultular,yürüdükçe daha da netleşen ağlama sesleri.Ufak teyzemin ağlayarak yakınmaları..Kapıyı açtığım gibi üzerime dikilen sayısız gözler..Kıpkırmızı gözler..Napacağımı bilememiştim.İçeri girmeye,adım atmaya bile yer kalmamıştı.O kadar çok seveni vardı ki o güzel kadının.Onun için okutulan bütün mevlidlerde evlere sığmazdı insanlar.O an attım kendimi insanların arasına.Daha önce defalarca annanemle birlikte uyuduğum yatak odasına gittim.Ayaklarım insanları eze eze oraya doğru giderken bir anda ürperdim.Nasıl girecektım onun bir daha hiç giremeyeceği odasına? Nasıl bakacaktım bir daha hiç koyun koyuna yatamayacağımız yatağına? Odasına girdiğimde orasıda kalabalıktı.Peşimden annemin,teyzemlerin geldiğini anımsıyorum.İçimden nasıl geldiyse ağladım.Bağırdım,sarıldım ve ağladım.
 
Sonraki gelen günlerde de onun adı geçtikçe hep ağladık,gözlerimiz doldu,burnumuz sızladı..Ben ilk olarak okutulan 7günlük mevlidinde bronşit geçirdim.Sonra kabakulak,sonra yine hastalıklar..Atlattık ama zor atlattık bu durumu.Yine ailecek kenetlendik.Ve o adıbatasıca Cerrahpaşa'ya gidemedik..Seneler sonra mecburen yakın bir akraba için gitmek zorunda kaldık.Annemin koluna girdim sıkı sıkı;göz yaşlarımızı akıtarak,ayaklarımız geri geri de gitse girdik o hastaneye.
O hastalığın adını da çok zaman sonra alabildik ağzımıza..Kanser..


9 Kasım 2012 Cuma

Başkasına ait olanı sevebilir mi insan ? Düşünebilir mi onu? Bir zararı olmaz mı yoksa yanlış mı olur? Ayıp mı kaçar?Kalbimize,aklımıza söz geçirememiz tamamen bizim suçumuz mu? Yoksa böyle bir durumda yapacak hiçbir şeyimiz yok mu? Muhabbetlerde adı geçtiğinde ne yapmalı? Umursamazca gülmeli mi?Yoksa içinden geldiği gibi mi yapmalı? Karadenizde gemileri batmışçasına uzaklara mı dalmalı? Onun bir başkasıyla kahkahalar atmasına ne demeli? Mutluluğundan mutluluk mu çıkarmalı ? Gerçekten sevmek bunu mu gerektirmeli ? Onun baş rolü rolü kaptığı hayallerimizi ne yapacağız ?Sarıp sarmalasak,saklasak mı herkeslerden? İçimizde,derine,en derine mi kapatsak? Günah mı olur,ayıp mı kaçar? Sahi ne yapmalı kalbimizden geçenin aklımıza gelmemesi için? Yüreğimize daha fazla değip,can yakmaması için? Ne yapmalı başkasına ait olanı benliğimizin her zerresinden silmek için?!
Aşkın en belalısı,imkansız olanıdır.
   İçimin karanlık hallerinden bana da artık gınaa geldi.Ama kurtulamıyorum bu histen.İnsan içine çıkmak,okula gitmek,samimi arkadaş görünümlü ama hiçte samimi olmayan insanlarla bir arada olmak,toplu taşımaları kullanmak..Eziyet geliyor hayatın bazı anlarında resmen.
 
   Her şeyimi paylaştığım bir kaç dost dışındakilerle vakit geçirmek,vaktimi ziyan etmek gibi geliyor.Bazen dört gözle bekliyorum bir şey çıksa da gitseler diye.Yanımda bir tane gerçekten sevdiğim arkadaş bıraksalar bana yeter.Bize yeter yani.Boş muhabbetlerine dayanamadığım anlar oluyor.Artık kendimi tutamayıp gülüyorum alay eder gibi.Artık o an bunu anlayıp anlamamaları beni çok da ılgılendırmıyor.Derin nefes alıyorum,ve yanlarından bir an önce ayrılmak için bahaneler üretiyorum.Oysa ben evimde koltuğuma gömüleyim,abur cuburlarımın yanına da kahvemi alıp oturayım istiyorum.Laptopum önümde açık olsun yazılar yazayım,şiirler ya da çeşitli yazılar okuyayım istiyorum.Sakince kitabımı okumak ise ayrı bir huzur kaynağı.Elif Şafak'ın Şemspare'sini okurken bu durumu anımsatan bir yazısını okumuştum.Yazar olmak,düşünen ve üreten insan olmak boş insanlarla boş vakitler geçirerek olmaz;kendi kendine kalıp yazmakla,okumakla faydalı şeyler edinmekle olur gibi bir mana çıkartmıştım ben.Belki çok hayalperest olacak ama içimden kendime diyorum ki 'Yazar olacak tip var bu kızda!.' Tamam çok da uçmayalım havadan,ama umarım öyledir.Bütün bu bunalmalarımın nedeninin depresyon çıkma ihtimalini hiç birimiz istemeyiz değil mi :)
 
   Gerçi benim antidepresanım belli.Biraz alışveriş,biraz dostlarla yapılan hoş sohbetler,geçirilen eğlenceli saatler..Zaten mecburen insan içine karışıyoruz,karıştıkça da zaman akıp gidiyor;içimize oturan karanlık usul usul kayboluyor..
 
 

3 Kasım 2012 Cumartesi

Çok fazla değil istediğim, aşık olmak istiyorum. Şöyle kana kana, doya doya aşkı yudumlamak istiyorum. Çok sıkıldım adı aşk olmayanlara, aşk gibi davranmaktan. Kendimi mutlu etmek için oyun oynamaktan…
 
Aşık olmak istiyorum, çok bir şey değil aslında ama bazen çok! Önce o gözleri bulacaksın. İçinde gökyüzü, yeryüzü ve sonsuzluk saklı olan, sana bir mucizeymişsin gibi bakan o bir çift gözü bulacaksın.
Sonra o bulduğun gözün kalbine ulaşacaksın. Kalbinin ne kadar temiz kalmış diye bakacaksın. Baktıklarınla, gördüklerin aynı olacak, o zaman güven duyacaksın.
Sonra dudaklarına dokunacaksın, ruhun onun ruhuyla bir olacak. Bakalım bedenleriniz sevecek mi birbirini, onu anlayacaksın.
Yüreğine dönüp soracaksın sonra, hızlı çarpıyor mu diye? Ardından sakinleşmesi için zaman tanıyacaksın. Bir vakit geçecek, hala el ele misiniz diye düşüneceksin. Aynı şekilde atıyor mu kalbin diye kontrol edeceksin.
Sonra… Sonrası ikinize kalmış! Ya birbirinizden sıkılacaksınız. Kalpleriniz yavaşlayacak, her şey eski haline dönecek, fırtına dinecek ve sıradanlaşacak bakışmalarınız. Artık en sen onda, ne o sende engin denizlerin sonsuz özgürlüğünü bulamayacak, ayrılacaksınız.
Ya sevmeyi becereceksiniz! Aşkın üstündekileri çıkartıp, kalbinizin başköşesine oturtacaksınız. İzzet, ikramda bulunacaksınız. Sürekli titiz davranacaksınız. Aç mı, uykusuz mu diye hep soracaksınız. Sırtına minder, yağına üşümesin diye çorap vereceksiniz. Kendinizden bile daha ilgili davranacaksınız. Aşk, çırılçıplak kalacak sonunda, adı sevgi olacak. Bu aşk oyununu siz kazanacaksınız!
Ben nereye gideceğini hayal etmiyorum. Sadece en yalın haliyle aşık olmak istiyorum. Bir çift göz bulup, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpsın istiyorum. Bazen dualar da yerine ulaşmıyor sanırım, yoksa aşık olmanın bu kadar zor olduğunu da düşünmüyorum.
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk & İlişkiler Editörü

29 Ekim 2012 Pazartesi

Saatlerin 1 saat geri alınmasıyla artık erkenden havalar kararmaya başladı.Kışın gelmesinide resmen karşıladığımız şu son bahar günlerinde havada kapalı,sıkıcı,bunaltıcı bir hal almaya başladı.Havayla birlikte benimde içim karardı.İç huzurumu kaybettim,bütün gün aradım ama bulamadım.Saate bakmadan akşamın olduğunu düşünüyorum,bir bakıyorum daha çok erken ama güneş bize el sallayıp gitmiş,aydınlığının yerini siyahlar almış.İşte hal böyleyken ben bırakın ders için okula gitmeyi dışarı,bakkala bile gitmek istemiyorum.Hatta hiçbir şey yapmak istemiyorum.Dünya'dan soyutlanmış hissi gelir ya insana böyle arada bir.Bana da geldi ve bütün gün gitmedi.İçimin kararmışlığıyla kendime mutlu olmak için sebepler aradım,bulduklarıma da şükretttim.Benim ve sevdiklerimin sağlığı yerinde,yetecek kadar huzurumuz ve paramız var.Allah büyük dertler vermesin dedim kendi kendime.Sonra gireceğimiz kocaman kış mevsimin hemen bitmesini,baharın aradan ılık bir meltem rüzgarı gibi geçmesinden sonra gelecek olan mükemmel bir yazı hayal ettim.TATİL,GÜNEŞ,DENİZ,HUZUR.Ne güzel kelimeler bunlar yahu! Okulun sorumluluğunu üzerimden atıp biraz İstanbul'un keyfini çıkartmak istiyoruum.O sırada yanımda elimi sıkı sıkı tutan bir AŞK hayal ediyorum.Sonra bütün sevdiceklerimle birlikte aynı çatı altında,gelenekselleşen tatillerimizden birini daha yapmak istiyorum.Ve tabiiki gözümün önünden hiç gitmeyen Ege Denizi'ni,sahillerini ve huzurunu istiyorum.

Daha sezonun başındayken benim gelecek yazın hayalleriyle yanıp tutuşmam kötüye işaret a dostlar.2012 bitecek,bitmeden evvel doğum günü kutlanacak.2013 e girilecek,2şer vize 2 şet finallere girilip çıkılacak.Oohoo nasıl gelir,geçer bilmiyorum bütün bunlar.Belki de göz açıp kapayana kadar..Bana şuan lazım olan şey bir güneş ışığı.Sabah olsun hayr olsun.

28 Ekim 2012 Pazar

En zor olan seylerden biri de kendini tutmak icin verdigin savas, tutsan olmuyor, tutmasan olmaz..Öyle anlar geliyor ki 3-5 yaşlarındaki çocuk gibi 'Hayır!Hayır!O benim oyuncağım,onu bana verin' diye ağlayasım geliyor.Bağırıp,çağırmak hatta tepinmek istiyorum kıçımın üzerine.Ama tabiki bunları yapamıyorum,el elde baş başta hiç bir şeyi değiştiremeden sadece tırnaklarımı kemirerek düşünüyorum.Ben aşık değilim ona.Olamam,böyle bir şey olmamalı da zaten.Neden bilmem aklımdan da çıkaramıyorum..O CIIZ! ya,o yasak ya,o olmamalılardan ya sürekli karşıma çıkıyor.Ben napacağım onu,zaten olmayacak dua ,yol yakınken aklımdan atmalıyım deyip bir kısmını da atmışken her girdiğim ortamda alakasız insanlardan alakasız yerlerden konu ona geliyor.Daha da kazınıyor aklıma.Kapkara gözler,kapkara kaşlar...Deli gibi istiyorum,elimden şekerimi almışlar gibi kuduruyorum.Bir kez olsun gözlerimin içine bakmasını isterdim.Elini tutmak,kokusunu duymak,kolunu belime dolamak isterdim.Belki de beni en fazla üzen şey de tüm bu arzuladığım şeyleri onun bir başkasıyla yapıyor olması.Benim de bunları meraklı melahat gibi sosyal medya hesaplarına uzaktan bakarak takip etmem,fotoğraflarına bakarken olduğum yerde kalakalmam en kötüsü.Biliyorum,bu benim her zamanki gibi olmayacak bir şeyin peşinden gitme hevesim,takıntım.Dışarıdan görüpte ilgimi çeken gizeminin içine girip onu anlamak için delice yanıp tutuşmam..Çok isterdim,çok isterdim,çok isterdim.Neyseki en ufak bir umudumun olmaması nedeniyle kısa zamanda kafamdan atacağımı düşünüyorum bu takıntıyı.Artık küçük çocukta değiliz ki ağlayalım,zırlayalım ama o çok istediğimiz oyuncağı zor da olsa aldıralım..

22 Ekim 2012 Pazartesi

   ''İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.'' demiş Yahya Kemal.
Siz ne kadar katılırsınız bilmem ama ben çok doğru bulurum bu düşünceyi.Kelimesi kelimesine katılırım.Hayalleriyle yaşayan,en mutsuz ve ümitsiz
anında bile hayallerinden destek alan biri olarak nasıl katılmam ki.Gelecek için ümitler,
kurulan hayaller,olma düşüncesi bile kalbimizi kıpır kıpır eden mutlu beraberlikler..
 
   Evet,bazen yapılacak en güzel şey hayal kurmak.Hayal kurarken yaşadığım şehirin kalabalığından,gürültüsünden kaçıyorum.İnsanların koşuşturmacalarını,birbirlerine olan hoşnutsuzluklarını görmezden geliyorum.Ben başka bir alemde,hayalini kurduğum ne ise onun içinde oluyorum.Mutlu oluyorum çünkü ilerisi için umutluyum.Görecek güzel günlerimin,yaşayacağım daha bir çok değerli şeyin olduğunu biliyorum.Bu benim dolu dolu hayatımı yaşamam için gerekli,herkese de böyle olmalı değil mi? Hayalleri olmayan,zaman zaman hülyalara dalmayan insan var mıdır? Varsa ben böyle insanların samimiyeti olduğuna inanmam,inanamam.Hayatlarından umutlu olduklarını da hiç sanmam.İlerisi için planları,yapmak istedikleri,zaman zaman gülümseyerek kurdukları hayalleri olmayan insanlar
ne için yaşarlar,merak ederim.Hayatında heycan olmadan nasıl olur,düşünmek bile istemiyorum.İnsanların yaşamlarını kıymetli görmeleri,bunun için bir telaşları,heycanları olmalı.Hayallerini kurmaktan uykusuz kalmalı.Hayallerinden birini gerçekleştirmeye yakınlaştığında içi içine sığmamalı,heycandan uyuyamamalı.Ve gerçekleştirdiğinde Dünya'nın tapusunu almışçasına sevinmeli,haklı mutluluğunun keyfini çıkarmalı.Yahut hayaline ulaşamadığında yaşadığı kırıklığı üzerine kurduğu hayallerle hemen atmalı,yoluna bakmalı..
 
  Ben kendimi bildim bileli hayal kuruyorum.Çoğu geceler bunun için uykusuz kalıyor,kurduğum hayallerin yüzüme yansıyan tebessümüyle uyuyakalıyorum sonrasında.İlk büyük hayallerimden biri üniversiteli olmak idi.Ama dershane binasından bozma bir üniversite değil,yeşillikler ve masalarla dolu kocaman bir kampüsü olan üniversiteli olmak..Çok şükür oldu.Ben şimdi okulumda 2.senemdeyim ve sık sık camdan kampüsün tamamına bakıp tam da hayalimdeki yer de olduğum için şükrediyorum.Diğer hayallerinden biri de donanımlı bir şekilde diplomayı alıp edebiyat dünyasına atılmak.Dergi de olur,gazete de olur alanımla ilgili bir iş yapmak.Yazılarımı yazmak,okumak ve okumak..Belki çoook büyük kaçacak ama hayallerimın arasındaki en büyüğü de bir yazar olmak.Öncelik kendi hayat hikayemi ve sonrasında beni etkileyen hikayeleri yazmak..
 
   Diyeceksiniz ki bu kız hep kariyer,iş odaklı hayaller kuruyor.Tabiki öyle değil.Bunlardan da önce gelen annemi ve abimi kazandığım paralarla,başarılarla mutlu etmek.Ve tabii ki yoluma yoldaş,düşüncelerime sırdaş,kalbime bir ruh eşi bulmak.Bütün hemcinslerimin hayalidir bu,benimde öyle.Pazarlıksız,çıkarsız,canından ve içten seven bir adam.Hayallerimin tam ortasında,merkezinde.Birlikteliğin başlarında olan o 'canım,cicim'leri bir ömür boyu sürdürebileceğim biri.Sadece soyadını değil,hayatını da tam anlamıyla paylaşabileceğim biri..Umarım çok gecikmezsin,ben bekliyor olacağım.

19 Ekim 2012 Cuma

Hayata gözlerimizi açtığımız anda muhtacızdır bizi dünyaya getiren insanlara.Yani anne ve babamıza.Onlara tutuna tutuna büyürüz.Sağ yanımıza annemiz,sol yanımızda babamız hayatı tanırız.Kaç yaşına gelsek de onlara olan ihtiyacımız bitmez.Adeta bizi uçuran iki kanadımız oluverirler. İşte hal böyleyken kanadı kırık büyüyen insanlar vardır.Herkes gibi hayatlarını yaşar giderler,gülerler,gezerler,severler ve hatta sevişirler ama kanatlarının biri yoktur.Bütün bunların altında aslında ürkek,kırılgan ve naif bir kalp vardır.Sevilmeyi bekleyen..İşte ben de bir kanadım kırık büyüdüm.Daha hayatın ne olduğunu anlamadan,çocukken ayrıldık biz babamla.Ne saçma bir cümle değil mi? Normalde karı-koca ayrılır.Ama bizim babamız bunu ayırt edemedi,annemden ayrılırken bizden de ayrıldı.İki yabancı olduk,yolda görsem bu kırgınlıkla selam bile vermem.Hoş selamımı bekleyen,isteyen bir babam da yok zaten.

   Erkek çocuklar anneleriyle,kız çocukları da babalarıyla aşk yaşarlar diye bir düşünce var ya gayet doğru bir düşünce.Ben de babasıyla aşk yaşayan kız çocuklarındandım.Babam üstüme titreyen hali,olan ilgisi ve gösterebildiği sevgisiyle ilk aşkı olmuştu küçük kızının.Karanlıktan ve tek uyumaktan korkan kızıyla uyurdu her gece.Hala babamın beni uyuturken ki sarılışı,kokusu gelir aklıma..Upuzun boyuyla yanında minicik kaldığım,ufacık ellerimden tutup yürüdüğümüz yollar gelir.Verdiği sözleri vardı,gerçekleştireceğine inandırdığı hayalleri..Özel okula gidecektim,ortaokula geçtiğimde her şeyim yepyeni olacaktı ve reşit olduğum gün bir arabam.Olmadı,hiç biri olmadı.Bunları geçtim benim ondan sonra bir babam da olmadı..10.yaşımı bitirmeden,bana ve abime bir açıklama yapmadan çıktı hayatımızdan.Ayrıldık biz,iki medeni baba-çocuk gibi.Yapamadık mı baba-evlat ilişkisini?Neyimiz eksikti bu ilişkiyi mükemmel seviyede tutanlardan? Ya da biz denemedik mi aramızdaki bağı o giderken sağlam tutmayı?

   Bir anda babamızı kaybedince ne ergenlik çağındaki abim ne de ben bunu hemen atlatamadık tabii.(Hemen mi?Kendi adıma konuşayım ben bu durumu hala atlatamadım ve son nefesimi verene kadar atlatabileceğime inanmıyorum.Bu benim yaram,kanayan yaram.) Bir gece yemek yemeye götürmüştü bizi.Bizim aklımıza delice sorular;Neden?! Niçin?! Niye?! NEDEEN?!. Adeta büyü yapılmış gibiydi.Bir kadınla gitmesini bize dünyanın en normal şeyiymiş gibi anlatıyordu.Annem ve bizden ayrılmıştı ama biz hariç herkese kızgındı,belki de kırgındı.Ama bu bizim sorunumuz değildi ki.Daha sonra bir bayram hatırlıyorum.Abimin neden gelmediğini hatırlamıyorum,İstiklal'de yürümüştük babamla.Yine kocaman eli,küçücük elimi tutuyordu.Ben babamın değil de bir yabancının elini tutuyormuş gibi hissediyordum.Aklımın ermediği zamanda bunu anlamaya çalışıyordum.Bir kitapçıdan bana kitap almıştı o gün.Hala saklıyorum.Belki de ondan kalan tek şey.

   Sonrası olmadı..Görüşmedik.Bir sürü şeyler oldu çocuk aklımla akıl sır erdiremediğim ve şimdi hatırlamadığım.Kaç sene sonrası boşanma davası açtı anneme.2.celseye ne diye gittiğimi bilmiyorum ama sıkı bir ısrar sonucu bende gitmiştim.İşte ben o gün hayatımın en ağır darbesini yedim.Yıllar sonra bile aklıma her geldiği salise bile ağlamama yetti.O gün babamın gerçekten bana artık bir yabancıdan farklı olmadığını idrak ettim.Kıç kadar koridorda avukatıyla bir köşede durdu belki bir yarım saat.Canının yarısı,evladı olan bense hemen koridorun diğer tarafındaydım.Babam o gün yanıma gelmedi.Beni tanımadı.Beni sevmedi.Beni yaraladı.Gelseydi yanıma alsaydı kucağına götürseydi diğer tarafa annem mi kızardı ona?Teyzem mi?Eniştem mi? Hepsi içten içe dua ettiler belki de gelip kızını alsın,sevsin diye.Ama o gelmedi.Hakimin yanına girdiler,resmen boşandılar ve gitti.Yine yanıma gelip beni sevmedi.

   Bu anlar her aklıma geldiğinde burnum sızlar benim.Gözlerimden yaşlar süzülür,boğazıma kocaman koskocaman bir yumruk oturur.Kızarım ama neye kime kızdığımı bilmeden.Sitemler ederim,içimi çeke çeke ağlarım da haberi olsa içinin cız bile etmeyeceğini bilerek.Bunlarla yaşanmaz,her dakika hatırlayarak düşünürek olmaz diyen arkadaşım;bu benim elimde olan bir şey değil.Bu bir büyük ya da ufak bir gönül meselesi değil.Bu benim bir kanadım olan babam.Her dakika her gün okuldaki hocalarımda,ailedeki enişte,dayı ve amcalarımda hatta sokaklarda kocaman elleriyle minicik kızlarının ellerini tutan adamlarda gördüğüm profil.Her kalbin ihtiyaç duyduğu bir sevgi..

18 Ekim 2012 Perşembe


Bir damla suydun bir damla ateş
Bir görünür kaybolup giderdin
Tayin gönlümde lakin gizlice
Gecelere gölge gibi açılsak senle
Dünya uzak düş aleminde
Durdursak zamanı pervasız gecelerde
Açılsak senle dünya uzak düş aleminde
Sevişsek yakamoz misali denizlerde ..


Bakmaya doyamazdım
Sen bakıp da görmezdin
Ah davranabilseydim beni yakıp da gidemezdin
Gözler gözlerin yangından bakışların
Hiçbir yerde bulunmazdı
İmkansızca aşıktım

Bir masum bakış bir masum ateş
Bir görünür kaybolup giderdin
Tayin gönlümde lakin gizlice
Gecelere gölge gibi açılsak senle
Dünya uzak düş aleminde
Durdursak zamanı pervasız gecelerde
Açılsak senle dünya uzak düş aleminde
Sevişsek yakamoz misali denizlerde ..


Bakmaya doyamazdım
Sen bakıp da görmezdin
Ah davranabilseydim beni yakıp da gidemezdin
Gözler gözlerin yangından bakışların
Hiçbir yerde bulunmazdı
İmkansızca aşıktım ..

Bakmaya doyamazdım
Sen bakıp da görmezdin
Ah davranabilseydim beni yakıp da gidemezdin
Şeytan çekici hallerden bakışlardan
Kendi kendime sığmazdım
İmkansızca aşıktım..



Yeni Türkü

8 Ekim 2012 Pazartesi

  Bilipte bilmemezlikten gelme vardır ya hani.Çoğu zaman kabullenmek istemez,bilsende bilmiyormuş gibi yapar öyle bir şeyin olmadığına kendini inandırmaya çalışırsın.Aklımıza geldiğinde hemen silkelenir 'Hayırrr,o öyle şeyler yapmaz,yapmıyordur' diye kendini avutursun.İyi bir insan olduğuna kendini inandırmak ister,öbür türlüsünü düşünemezsin.Öbür türlüsünü ona kondurmazsın çünkü.Aslı iyidir,özünde kötülük yoktur;yaşadıkları getirmiştir belli bir noktaya diye düşünür durursun.Ateş gibidir,yaklaşırsam yakar korkusundan yanaşıp öğrenemezsin derdini.Ki ben yanmaya bile razıyken yaklaşamadım,yapamadım.Belki ona bile cesaret edemedim..
  Sonra bir gün o hep aklının bir kösesinde kalmışlığıyla aslında hakkında söylenen her şeyin doğru olduğu gerçeğiyle yüzleşirsin.Öyle bir şeydir ki ilkten anlamazsın.O salağa yatıp anlamamazlığına hala devam etmek istersin.Ama yolun sonudur,gerçekleri bir daha bir daha inceleyip sindirmeye çalışırsın.Sabahın köründe olmayacak yerden olmayacak zamanda öğrendiğin bu gerçekler dank ederken kafana bunu sindirmek biraz süre ister, onu anlarsın.Gözündeki masumluğu,iyiliği uçar gider tutamazsın.Onun hakkında zamanında gerçekleri söyleyen insanlara inanmadığın için mahcup,içine de onu hep savunduğu,bildiği şeyleri bilmemezliğe gelmekte ısrar ettiği için kızgın olursun.
  Aklının bir köşesine kurulmuş bu saltanatı kaldırma vakti gelmiştir.İstemeyerekte olsa gerçekler ne yapmamız gerektiğini bize nazikçe anlatmıştır,karşı gelmek olmayacaktır.Belki bir gün,ileride,neden olmasınkiler kuracağını bildiğimden tek isteğim adını,beni yakan kara kaşını kara gözünü,gözümdeki hayalini dahi unutmak..Aklımın ve kalbimin kurulduğu kösesinden onu çıkartmak..

7 Ekim 2012 Pazar

     Aşk denilen şey hakkında söyleyebileceğim tek şey,bu duygunun sadece kadın ve erkek arasında olmadığını bildiğimdir.Mesela benim için aşk bir çantayla da olur,ayakkabıyla da.Bir bebeğe de aşık olunabilir;gülüşüne,kokusuna,bakışına.Ya da ebeveynlerine.Eğer aklından bir zoru yoksa zaten her insan kendisini 9ay karnında taşıyan,her koşulda şartsız şurtsuz seven ve onu koruyan annesine aşıktır.İşte ben anneme de aşığım.Sebep sual sormadan her başım sıkıştığında bana kollarını açan anneme..
    Bir de öpmek istesem öpemeyeceğim,yanına gitmek istesem gidemeyeceğim,derdim var desem beni duymayacak yani soyut bir varlığa olan aşkım var.Kendimi bildim bileli benimle olan,içimden hiç gitmeyen coşkusuyla BEŞİKTAŞ aşkım..
   Nasıl başladı ne oldu pek bir şey hatırlamıyorum hakim amcaa.Kısaca şöyle söyleyeyim dedem de dayım da çoluk cocuğa karışana kadar İnönü'de,deplasmanda dememişler maç kaçırmamışlar.Ee diğer tarafta 70 yaşındaki babannem hala maçlar ne olmuş,yorumlarda ne denilmiş onlara bakar.Amcalar,kuzenler,abim dahil maailemin %90ı Beşiktaşlıdır ezelden beri.Ben de kendimi bildim bileli bu aşkın içindeyim işte.
   Öyle bir şey ki bu vazgeçemiyorsun.Harçlıklarından artirip bilet alıyorsun ve gittiğin maçta olmayacak takıma olmayacak şekilde yeniliyorsun.Ama yine de o stattan çıkarken tek yürek şekilde bağırarak 'Bir derdim var bir dermana değişmem aslaaaa!' diyorsun.İki dakika kızıyorsun,bir daha mı aslaa gitmeyeceğim maça diyorsun.Sonraki hafta bir bakmışsın ki tıpış tıpış Dolmabahçe yollarındasın.
  Beşiktaşlı olmayı 'bazen sevinç,paso keder' olarak nitelendirdiğimden şuan bir çocuğum olsa onu da bu kedere ortak edermiydim bilmiyorum.Çok iyi Beşiktaşı olduğum okuduğum bütün okullarda bilindiğinden derbi sonrası pazartesileri benim için gergin geçerdi çoğu zaman.Sağolsun Beşiktaşım bu yönden yüzümüzü çok sık güldürmezdi.İşte onun için diyorum ki Beşiktaşlı olmak cesaret işidir.Muhtemel yenilgilerin yanı sıra gelen beklenmedik mağlubiyetlere alışık olmak,'Sen yine yenil,ben yine seveceğim' demektir.. Ömrü boyunca ofsaytı öğrenemeyen ama lafa gelince en baba fanatiklik taslayan insanların her seferinde 'ama 8 de yenmez kiiiee' laflarına sabır göstermektir..Tümer'e pembe tezkere istemektir.Sahada tekmeye kafa atan futbolcuyu bağrına basmak,'Pascal bizi discoya götür'diye statları inletmek demektir..Kadıköy panteri Koray'ı unutmamak,unutturmamaktır.Dolmabahçeden aşağ inerken atkıyı sallayarak marşlar söylemektir..Tribünlerde sesin kısılana,ayakların kopana kadar tepinmek demektir..
  Son olarak hayat boyu bitmeyecek olan aşkımın günah defteriminde çoğunu doldurduğunu bahsetmeden geçemeyeceğim.Hep söylerim,yine söyleyeyim.Benim günahlarımın çoğu mağlubıyet alınan maçlardan sonra Taksim'e çıkılan o yokuşta yazılmıştır.O yol,o kaldırımlar şahittir benim hem alınan mağlubiyete kızıp küfretmeme,sonra da dayanamayıp atkıyı sallayarak tezaruhatlar söylememe..
 

25 Eylül 2012 Salı

  15.06.2012

    Kendimi bildim bileli hiç 'Babalar Günü' heyecanı yaşamadım.10 yaşına kadar baba vardı,hediye alacak hürriyetim yoktu.10 yaşından sonra kendimi bildim,hürriyetime kavuştum ama babam yoktu.
   Yıllar geldi geçti,geldi geçti..Kimi gün babam hiç aklıma gelmemiştir,kimi gün de hiç aklımdan çıkmamıştır.Bu geçen zaman da yılın belli bir kaç günü hep buruk gezdim.
Bunlardan biri doğum günü olan 31 Mayıs,diğeri etrafımdakilerin merakla beklediği Babalar Günü..Hala taze olan nefret,kin,üzüntü,o aldatılmışlık hissi bir yana bazen de çevremde babalarına hediyeler seçmeye günler öncesinden başlayan arkadaşlarıma özenip hediye almak istedim.Çıkayım,onun heybetli gövdesine yakışacak bir
gömlek alayım dedim..Ya da yazın rahatça giyebileceği bir tshirt..Veya baba kokusu denen şeyi örtmeden kokusuna daha da güzellik katacak bir parfüm..Olmadı,ben hiç bir zaman babam olacak adama hediye alamadım.Ama üzerinde düşündükçe asıl üzüntü duyduğum noktanın tam olarak bu olmadığına karar verdim.Bana en çok koyanı da en çok üzeni de hediyeler bakmaya değmeyecek bir babamın olmasıydı aslında..

   Evden gittiği geceye kadar her gece babasının koynunda uykuya dalan küçük kız büyüdü göründü ama büyümedi..Yaşı ne olursa olsun ister 1,ister 40 olsun her hemcinsimi kıskandım babalarıyla olan münasebetlerinde.Bu çevremde olan biri de oldu,hiç tanımadığım ama dışarıdan bakınca baba-kız olduklarını anladıklarımda da.Okul hayatım boyunca pek çok arkadaşım oldu.Aralarında babalarıyla o kutsal baba-kız aşkı yaşayanına az da olsa rastladım ve onları çok kıskandım.Çok imredim belki de içler geçirdim.Yanımda babalarıyla yaptıkları telefon görüşmelerine hep kulak kesildim.Bazen hikayemi bildikleri halde yanlışlıkla ağızlarındna kaçırdılar 'Babalar gününde ne alıyosunuz?' diye..Sonra da gelen o mahcup 'Ahh pardon..'lar..Hiç bozuntuya vermez,ayarımı aşağ etmezdim.Benim öyle bir derdim yok tatlım deyip,umursamaz
gülümsememi takınırdım.Ama gece yatana kadar hep aklımda o soru yankılanır,cevabını bulmaya çalışırdım.Bu da benim kaderim,alınyazım,yaratanımın bana yazdığı derdim.Öyle umursamaz gülümsememle etrafa bakarken bunu tekrarladım içimden.Yaratanının sana yazdığı yazı bu,isyan etme..
 
    Bir de tesellilerim vardı.Çevremde davulun sesinin uzaktan hoş geldiği kişilerin söylediklerinden olanından.Belki de ben acımasız düşünüyorum,gerçekten teselli etmekti amaçları,bilemiyorum.Defalarca bir sen değilsin babasız olan Gözde dedim.Beterin beteri var,hiç baba kokusu bilmeyenler var dedim.Ama içimden kocaman
hass.. çektim.Benim canımın acısı dindirmiyor bunlar arkadaşım! Tamam bunları düşünürsün,üzülürsün ama herkes kendi içinin yangınını,kendi yaşadıklarını bilir. O zaman annesi ölen ağlamasın,yırtmasın kendini boşuna çünkü herkesin annesi ölüyor,tek değil ki..
 
  Neyse konumuzdan çok uzaklaştık.Sonuç olarak iki gün sonra yine yılın buruk geçirdiğim günlerinden birini geçireceğim.Babalar gününü de atlattıktan sonra rahatlayacağım çünkü doğum günü geçti.31 Mayısı da buruk atlattıktan sonra pazar günü geçiyor ve yıl boyunca rahatlıyoruz!! Bu da sanki babasını,pardon babasızlığını yılda sadece 2 güncük hatırlıyormuşum gibi umursamaz tavrım! Anca kendimi kandırırım biliyorum.Hayır,kendimi de kandıramıyorum! Ben son nefesimi verene kadar taşıyacağım burukluğuma biraz daha alışmaya,züğürt tesellilerime yenilerini eklemeye gidiyorum..
   Yüzyıllardır sorulan 'Aşk mı?Para mı?' sorusuna ben düşünmeden aşk derdim.İki çift gözün arasında aşk varsa diğer bütün problemlerin bir şekilde
aşılacağını,tüm sorunların sinek kadar kalacağını düşünürdüm.Birbirine bakan iki kalp arasındaki çakan şimşeklere kim dayanabilirdiki? Huzur bulunan bir omuz,
baktıkça insanın yaşamına şükretmesine sebep olan gözler olmasaydı cepte olunan paranın ne önemi olurdu.İşte ben böyle düşüne düşüne büyüdüm ve gerçeklerin
dünyasına uzaktan uzaktan bakmaya başladım.
    Diyelim ki çok seviyoruz,aşkten geberiyoruz ve mutlu sonumuza ulaşıp evleniyoruz.Hepimizin muradıdır bu.Kim daha ne ister allahından değil mi? Tek sorun
var o da aşkından deliye döndüğün adamın normal standartında altında kalacak olan maaşı.Ailen dedi dinlemedin,en yakın arkadaşın dedi kulaklarını kapattın.Evlendin 3
ay geçti ve sen gerçekleri idraka başladın.Çünkü ihtiyaçlarını,kalbinden taşan aşkın karşılayamıyor.Evet,sevdiğinin aşkından zerre süphen yok ama çevrendekiler rahatça
giyinirken sen zorlana zorlana giyinmeye,yaşamaya başladın.Bir süre sonra insanı hayattan bezdiren,yüzüne de yansıyan bir durum bu.Senin enerjin düştükçe seni bu
hayata mahkum etmiş durumunda kalan adam da mutsuz olacak.Hayat gayeleri için debelenirken deli gibi çarpışan gözleriniz usulca duracak,elleriniz ayrılacak.Olan da
bir zamanlar büyüklüğünden korkulan aşkınıza olacak.
    Diğer seçenek para.İsmini söylerken bile insanın gözleri büyüyor canına yandığımın.Her kapıyı açar derler ama kalbin kapısını bakalım açabilir mi? Ailenin de,
çevrenin de takdirini gören paralı az da tipli biriyle evlendin diyelim.Ama arada lisedeki aşkının yanından geçemeyecek,geçmeyi bırak yanına yaklaşamayacak derecede aşk
yok.Günümüz deyimiyle mantık evliliği yapıyorsun.Nişanın,düğünün,balayı tatilin oldukça hoş oldu,çevrelerde de konuşuldu.Paran pulun yerinde,istediklerini düşünmeden
alıyorsun ama akşam yanına uzanıverdiğin adamın ilgisini alamıyorsun parayla.Çarpışan kalpler,konuşmadan anlaşan ve her baktığında birbirine parlayan gözler yok.Adamın
bir kötülüğünü görmesen de en yakın arkadaşının veya kızkardeşinin deli gibi aşık eşleriyle ilişkilerine baktıkça yalnızlaşıyorsun.İşte burada çözülmeyi bekleyen düğüm
kördüğüm oluyor..
    İş içinden çıkılmaz bir hal alıyor böyle düşüncelere dalınca.Yok mu bunun şöyle hem aşık hem de hali vakti yerinde olanından yahu? Var,olmaz mı? İşte öyle
eşlere sahip bayanlar kaçının benden,nazardan çatlatırım evliliğinizi.Deli gibi kıskanırım,gözüm değer.Dünyanın en şanslı insanları siizi.. Öylesi benim gibi bahtsız bedeviyi
kesinlikle bulmaz da züğürt gibi çenemi yorup 2 kelime dua edeyim.Aşkından da,parasından da ,sağlığından da,huzurundan da çokça alayım Allahım.Tamam çok olmaz azar azar
da olur ama hepsinden ver allahım hepsindeen.Dinimize AMİN.

23 Eylül 2012 Pazar

   Her gece bir insanın hayaliyle uyumak..Uuzun zamandır birini bu kadar düşünmemiştim.Bir merhabam bile olmadığı halde nefesini,sıcaklığını hissetmek..İmkansızlığını bile bile hayallerini kurarak mutlu bir uykuya dalmak..Rüyalarda,normalde nadir olan tebessümlerini görmek ve sabah uyandığında hepsinin rüya olduğunu anlayıp kafanaı tam yanındaki duvarlara vurmak... İşte böyle bir pazar sabahından Günaydın

11 Eylül 2012 Salı

      Heycanıyla yanıp tutuştuğum sığınağımıza gittim de geldim bile.Oradayken aklım İstanbul'da oluyor,buradayken orada.Arada nasıl gidip geliyorum nasıl bocalıyorum bir bilseniz..
      Sığınağımızın bu sene; önce bayram dolayısıyla kalabalığını,eğlencesini tattım sonra da  insanların çekilmesiyle oluşan sessizliğini huzurunu.. Kimi zaman katıla katıla kahkalar attım kimi zaman için için yorganı başıma çekip ağladım.Darlandığım zaman derin derin nefes aldım,hüzünlendiğimde akarsuyun sesini dinledim.Heycanlandım karnıma ağrılar girdi,utandım yanaklarım al al oldu.Her sene olduğu gibi bu sene de biraz daha büyüdüm.Yine bir şeyler öğrendim,her geçen zaman olduğu gibi.Biraz daha olgunlaştım ya da hiç bir zaman büyümedim.İyisiyle kötüsüyle zaman zaman ağlayarak zaman zaman da gülerek seneler sonra okuyacağım notlarım arasına bir çok şey kazandırdım.
      Oralarda kavak ağacının bolluğundan olacak başımda da kavak yelleri esti esti durdu,kalbimi üşüttü..Kalbim başka attı,şarkılar daha da anlamlandı bir anda.Gözlerim yollarda da kaldı,bütün gün aradığının karşısında olmasıyla bayramlar da etti.O sigarasını yakarken ben de yandım,içine çekerken ben de bittim.Ben  bir imkansıza takıldım,bir olmaza bağlandım.Kara kaşlarının,kara gözlerinin benimkilerle bir araya gelmesinin zorluğunu,imkansızlığını düşündükçe içimi kararttım.Bunun hiç bir şey ifade etmiyeceğini bidiğimden hayallerimde,aklımın bir köşesinde bıraktım onu.Bu yazdan güzel bir hatıra olarak,kalbimi hızla attırdığı güzel anlarda kalacak.Doğru yolunu bulması,onu dibe iten her şeyden kurtulması ümidiyle.

5 Ağustos 2012 Pazar

   Bütün sene çok şeyler yaşıyoruz bu koca şehirde.Gürültünün içinde,hep bir koşuşturmacanın içinde kalıyoruz.Zaman zaman gülüp,çoğu zaman dertleniyoruz bir şeylere.İşte o anlarda yazın gelmesini hayal ediyorum ben.Önce güneşin tenimi yaktığını,bronzlaştığımı hayal ediyorum.Sonra o yanan tenimle denize atladığımda oluşan SŞSŞS sesini..Bol bol kitaplar okumayı,yürüyüşler yapmayı ve tabi ki tavla turnuvalarını..
   Bunlar olmasa da asıl olarak yazın ifade ettiği şey ben de kendimi bildim bileli köyümüze gitmek.Köy demekte haksızlık oluyor öyle güzel bir yere aslında.Çok çok eskileri hatırlıyorum.Yüzmeyi bilmediğimiz zamanlar ya da karanlıkta dışarıya çıkmaya iznimizin olmadığı zamanlar..Maaile giderdik oraya.Yıllarla birlikte aramızdan yitip gidenler de oldu tabii.Kimisi allahın takdiri ile kimisi keyfine göre çıktı o tablodan.Kayıp verdiğimiz yılın köy tatilleri biraz daha sönük geçerdi.Anneannemden sonra köye ilk gittiğimiz zamanı hatırlıyorum.Eve onsuz girememiştik.Kapıda ağlamaktan gözleri şişmişti annemlerin.Sonraki sene ise apar topar gitmek zorunda kalmıştık.Bir başka kayıp verdiğimiz seneydi ve iğrençti.
   Bu istisnalar dışında yaz gelir,hazırlıklar yapılır ve tam bin kilometre keyifle,eğlenceyle tepilir.Orada en yakınlarımızla en güzel günler geçirilir.Zorunlukluktan ya da keyiften görüşülememiş arkadaşlarla bir araya gelinir;eve sadece yemek,tuvalet ve yatma için gidilir.Kollar voleybol oynamaktan morarır,kızarır ama biz hiç vazgeçmeyiz.Kayalıklarda yılanlar görürüz ama biz inatla o dere kenarında yüzeriz.Güneş başımıza geçer ama biz yılmadan o dağ,tepelere çıkarız.Belki herkes bizi izler ama biz mutlulukla fotoğraflar çekiliriz.Çok kahkaha atar,senenin bizde bıraktığı kötü anıları geçici de olsa postalarız.Geç vakitte yatmak için eve girdiğimizde uyumak yerine on adım uzağımızdaki derenin sesini dinler,susmak bilmeyen kurbağaların muhabbetlerine kulak misafiri oluruz.Kısık sesle müzik açıp,İstanbul'da havanın kirliliğinden göremediğimiz yıldızları izleriz.Gözümüzü alır parlaklıkları..Sabah erkenden kahvaltı için uyandırılır,bahçemizde yetişen domateslerden yeriz.Arabalara doluşup yaylalara çıkar,piknikler yaparız.Sivilce yapacağını bile bile durmadan çekirdek yeriz.Akşamları özlediğimiz serin hava bizi üşütür,uzun kollular giyeriz.Keyfimiz yerindedir ve bütün sene hayalini kurmaya değerdir.
  Ben bu yüzden her kafamı kaşıdığım,sıkıldığım,üzüldüğüm anda köye inen ve o an bitmek bilmeyen yolu düşlerim.Arabanın camından dışarılara sarkıp köyün içine girene kadar hızla çarpan kalbimi hatırlarım..


   Gidişinin 3.yılıydı ve ben 8.sınıfa gidiyordum.Hala arkadaşlarıma annemle babamın ayrı olduğunu söylememiştim.Belki sadece ayrı olsalar da kolaylıkla söyleyebilirdim.Ama babamla görüşmediğimi,karısının yanında çocuklarını da terk ettiğini onlara anlatamazdım.Ben bile olanları güçlükle kavramaya çalışırken..10 yaşımda büyüdüm ben.Yaşıtlarımdan hep olgun durdum.Dışarıdan bakınca görülen o hep gülen,zıpır ve neşeli küçük kız erken büyümüştü.Yine de bunu arkadaşlarına anlatabilecek kadar değil tabii.İlk hangi arkadaşıma nasıl söylediğimi hatırlamıyorum ama nasıl utanmıştım,nasıl sıkılmıştım onu iyi hatırlıyorum,sanki ahlaksızlık ya da kötü bir şey yapmışım gibi.
   Sonra insanların arkamızdan neler konuştuklarını merak ettim.İkizim diyebileceğim kuzenimden diğer arkadaşlarımın benim hakkımda ona ne dediklerini sorardım. 'ÖĞRENMİŞLER' 'NASIL?NEREDEN?' 'ANNELERİ KONUŞURKEN'
Seneler geçer de ben unutmam bu diyaloğu.Her gün sokakta oynadığım arkadaşlarımın sakındığım sırrımı öğrenmelerine mi yanayım,annelerinin evlerinde bizi konuştuklarına mı ? Gördükleri zaman yüzüme gülüp,saçımı okşayıp; geçip gittikten sonra arkamızdan neler dediklerini düşünmek de kötü yapardı beni.
  Bir de babalarla kızlarını görmeye hiç tahammül edemezdim.Bir şey diyemezdim tabi kimseye ama içim acırdı resmen.
İsterse yaşıtım olsun isterse bir bebek,ya da kırk yaşındaki bir kadın..Babasıyla diyalogda olan,el şakaları yapan herkesi çaktırmadan izledim ben.Bu konuda rolümü iyi yaptığıma inanıyorum.Ne zaman böyle bir sahne yaşasam sahte ama gerçeğine yakın duran bir gülümsemem vardır,hemen onu takınırım.Yaş ondu böyleydi,yaşım on sekiz böyle ve sanırım ölene kadar da böyle olacak.
   Ne yapacağımı bilemez hallere de düştüm,düşmedim değil.8.sınıfta sanatla ilgili bir derste mukavvadan bir saat yapmamız istendi.Ama sayılar yerine fotoğraflar koyacaktık.Ben ailemin vesikalık fotoğraflarından koyacağım dedim.Demez olaydım.Dışarıdan bakılınca 4 tane fotoğraf gerekiyordu ve 4 kişilik bir AİLE İDİK.Her şey uygundu da benim 4.yere koyacak babam yoktu.Bayağ düşünmüştüm ne yapacağım ben ne diyeceğim arkadaşlarıma diye.Sonuç olarak 4.yere de annemin çocukluk fotoğraflarından birini koydum ve arkadaşlarıma babamın evde hiç vesikalık fotoğrafının kalmadığı yalanını attım.Ben o saati hala saklarım.Ağabeyim bugün onu işe yaramıyor diye atmak istedi ama attırmadım.Bilmiyor ki ben ona bakınca olmayan babamın bana yaşattığı zorlukları hatırlıyorum,yaşadıklarımı unutmuyorum.Gözümün önünde kalsın,o değersiz görünen değerli saat..

3 Ağustos 2012 Cuma

Feci baba,insanın boğazına takılan kılçık gibidir;ne tükürüp atabilirsin ne de yutup sindirebilirsin.Bir şekilde kurtulsan bile geride bir iz kalır mutlaka dışarıdan bakanların göremediği ama senin hep hissettiğin bir çentik eti içinde..

2 Ağustos 2012 Perşembe

Kızının adını vücudunun herhangi bir yerine dövme yaptırmış bir baba,gününün içine etmeye en güçlü adaydır.

Kimle biraz fazla vakit geçirsem,biraz da sempatik bulsaam,biraz da muhabbette fazla güldüysek ona bağlanmak;alışmak gibi bok ötesi bir huyum var.Hemen bir sahiplenme duygusu,fazladan değer vermeler,yazmayınca içi içini yemeler sonunda da kıskançlıklar derken ben yine kalıyorum el elde baş başta.Her defasında tekrar tekrar anlatıyorum kendime aslında.Bak kızım muhabbet ediyosun,arkadaşça ve tamameen günceel.Yok olmuyo,bi bakıyorum kendiliğinden karşımdakini sahiplenmişim.Bir beklenti içine giriyorsun tabi ister istemez.Beklee..beklee..konuşmalar belki görüşmeler derken bakmışım ki sonuna gelmişiz yolun.Ne elle tutulur bir şey var ne de o yolun devamı.Sadece güle oynaya muhabbetlerde geçirilen boş zamanlar.

      Bir yandan anı yaşa  muhabbetin keyfini çıkar diye tesellilerde bulunurken bir yandan da aslında ciddii mi ciddi,sevimli mi sevimli bir ilişki istediğimi farkediyorum.bakıyorum geriye çok kabarık olmamakla birlikte olan muhabbetlerim de hiç ciddi olmamış.Off kafam karıştı ya ben sınırsızca alışveriş yapabileceğim paradan başka  hiç bir şey istemiyorum şuan.


 

Gecenin bu saatinde tüm alışveriş krizlerine giren hemcinslerime gelsiin. .http://fizy.com/#s/1ah0jr

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Uzun zamandır yapmayı düşündüğümüz şeyleri erteleye erteleye, kendimize saygısızlık yaptığımızı düşündüm ve kendimi burada buldum.Çok şeyler düşünüyorum,çok susuyorum.En iyisi yazmaktı..İçindekileri yazmak.
Ne demişler.'Bilinen en iyi ve en eski tedavi şeklidir yazmak.Hem iyileştirir..Hem özgürleştirir..''