5 Ağustos 2012 Pazar

   Bütün sene çok şeyler yaşıyoruz bu koca şehirde.Gürültünün içinde,hep bir koşuşturmacanın içinde kalıyoruz.Zaman zaman gülüp,çoğu zaman dertleniyoruz bir şeylere.İşte o anlarda yazın gelmesini hayal ediyorum ben.Önce güneşin tenimi yaktığını,bronzlaştığımı hayal ediyorum.Sonra o yanan tenimle denize atladığımda oluşan SŞSŞS sesini..Bol bol kitaplar okumayı,yürüyüşler yapmayı ve tabi ki tavla turnuvalarını..
   Bunlar olmasa da asıl olarak yazın ifade ettiği şey ben de kendimi bildim bileli köyümüze gitmek.Köy demekte haksızlık oluyor öyle güzel bir yere aslında.Çok çok eskileri hatırlıyorum.Yüzmeyi bilmediğimiz zamanlar ya da karanlıkta dışarıya çıkmaya iznimizin olmadığı zamanlar..Maaile giderdik oraya.Yıllarla birlikte aramızdan yitip gidenler de oldu tabii.Kimisi allahın takdiri ile kimisi keyfine göre çıktı o tablodan.Kayıp verdiğimiz yılın köy tatilleri biraz daha sönük geçerdi.Anneannemden sonra köye ilk gittiğimiz zamanı hatırlıyorum.Eve onsuz girememiştik.Kapıda ağlamaktan gözleri şişmişti annemlerin.Sonraki sene ise apar topar gitmek zorunda kalmıştık.Bir başka kayıp verdiğimiz seneydi ve iğrençti.
   Bu istisnalar dışında yaz gelir,hazırlıklar yapılır ve tam bin kilometre keyifle,eğlenceyle tepilir.Orada en yakınlarımızla en güzel günler geçirilir.Zorunlukluktan ya da keyiften görüşülememiş arkadaşlarla bir araya gelinir;eve sadece yemek,tuvalet ve yatma için gidilir.Kollar voleybol oynamaktan morarır,kızarır ama biz hiç vazgeçmeyiz.Kayalıklarda yılanlar görürüz ama biz inatla o dere kenarında yüzeriz.Güneş başımıza geçer ama biz yılmadan o dağ,tepelere çıkarız.Belki herkes bizi izler ama biz mutlulukla fotoğraflar çekiliriz.Çok kahkaha atar,senenin bizde bıraktığı kötü anıları geçici de olsa postalarız.Geç vakitte yatmak için eve girdiğimizde uyumak yerine on adım uzağımızdaki derenin sesini dinler,susmak bilmeyen kurbağaların muhabbetlerine kulak misafiri oluruz.Kısık sesle müzik açıp,İstanbul'da havanın kirliliğinden göremediğimiz yıldızları izleriz.Gözümüzü alır parlaklıkları..Sabah erkenden kahvaltı için uyandırılır,bahçemizde yetişen domateslerden yeriz.Arabalara doluşup yaylalara çıkar,piknikler yaparız.Sivilce yapacağını bile bile durmadan çekirdek yeriz.Akşamları özlediğimiz serin hava bizi üşütür,uzun kollular giyeriz.Keyfimiz yerindedir ve bütün sene hayalini kurmaya değerdir.
  Ben bu yüzden her kafamı kaşıdığım,sıkıldığım,üzüldüğüm anda köye inen ve o an bitmek bilmeyen yolu düşlerim.Arabanın camından dışarılara sarkıp köyün içine girene kadar hızla çarpan kalbimi hatırlarım..


   Gidişinin 3.yılıydı ve ben 8.sınıfa gidiyordum.Hala arkadaşlarıma annemle babamın ayrı olduğunu söylememiştim.Belki sadece ayrı olsalar da kolaylıkla söyleyebilirdim.Ama babamla görüşmediğimi,karısının yanında çocuklarını da terk ettiğini onlara anlatamazdım.Ben bile olanları güçlükle kavramaya çalışırken..10 yaşımda büyüdüm ben.Yaşıtlarımdan hep olgun durdum.Dışarıdan bakınca görülen o hep gülen,zıpır ve neşeli küçük kız erken büyümüştü.Yine de bunu arkadaşlarına anlatabilecek kadar değil tabii.İlk hangi arkadaşıma nasıl söylediğimi hatırlamıyorum ama nasıl utanmıştım,nasıl sıkılmıştım onu iyi hatırlıyorum,sanki ahlaksızlık ya da kötü bir şey yapmışım gibi.
   Sonra insanların arkamızdan neler konuştuklarını merak ettim.İkizim diyebileceğim kuzenimden diğer arkadaşlarımın benim hakkımda ona ne dediklerini sorardım. 'ÖĞRENMİŞLER' 'NASIL?NEREDEN?' 'ANNELERİ KONUŞURKEN'
Seneler geçer de ben unutmam bu diyaloğu.Her gün sokakta oynadığım arkadaşlarımın sakındığım sırrımı öğrenmelerine mi yanayım,annelerinin evlerinde bizi konuştuklarına mı ? Gördükleri zaman yüzüme gülüp,saçımı okşayıp; geçip gittikten sonra arkamızdan neler dediklerini düşünmek de kötü yapardı beni.
  Bir de babalarla kızlarını görmeye hiç tahammül edemezdim.Bir şey diyemezdim tabi kimseye ama içim acırdı resmen.
İsterse yaşıtım olsun isterse bir bebek,ya da kırk yaşındaki bir kadın..Babasıyla diyalogda olan,el şakaları yapan herkesi çaktırmadan izledim ben.Bu konuda rolümü iyi yaptığıma inanıyorum.Ne zaman böyle bir sahne yaşasam sahte ama gerçeğine yakın duran bir gülümsemem vardır,hemen onu takınırım.Yaş ondu böyleydi,yaşım on sekiz böyle ve sanırım ölene kadar da böyle olacak.
   Ne yapacağımı bilemez hallere de düştüm,düşmedim değil.8.sınıfta sanatla ilgili bir derste mukavvadan bir saat yapmamız istendi.Ama sayılar yerine fotoğraflar koyacaktık.Ben ailemin vesikalık fotoğraflarından koyacağım dedim.Demez olaydım.Dışarıdan bakılınca 4 tane fotoğraf gerekiyordu ve 4 kişilik bir AİLE İDİK.Her şey uygundu da benim 4.yere koyacak babam yoktu.Bayağ düşünmüştüm ne yapacağım ben ne diyeceğim arkadaşlarıma diye.Sonuç olarak 4.yere de annemin çocukluk fotoğraflarından birini koydum ve arkadaşlarıma babamın evde hiç vesikalık fotoğrafının kalmadığı yalanını attım.Ben o saati hala saklarım.Ağabeyim bugün onu işe yaramıyor diye atmak istedi ama attırmadım.Bilmiyor ki ben ona bakınca olmayan babamın bana yaşattığı zorlukları hatırlıyorum,yaşadıklarımı unutmuyorum.Gözümün önünde kalsın,o değersiz görünen değerli saat..

3 Ağustos 2012 Cuma

Feci baba,insanın boğazına takılan kılçık gibidir;ne tükürüp atabilirsin ne de yutup sindirebilirsin.Bir şekilde kurtulsan bile geride bir iz kalır mutlaka dışarıdan bakanların göremediği ama senin hep hissettiğin bir çentik eti içinde..

2 Ağustos 2012 Perşembe

Kızının adını vücudunun herhangi bir yerine dövme yaptırmış bir baba,gününün içine etmeye en güçlü adaydır.

Kimle biraz fazla vakit geçirsem,biraz da sempatik bulsaam,biraz da muhabbette fazla güldüysek ona bağlanmak;alışmak gibi bok ötesi bir huyum var.Hemen bir sahiplenme duygusu,fazladan değer vermeler,yazmayınca içi içini yemeler sonunda da kıskançlıklar derken ben yine kalıyorum el elde baş başta.Her defasında tekrar tekrar anlatıyorum kendime aslında.Bak kızım muhabbet ediyosun,arkadaşça ve tamameen günceel.Yok olmuyo,bi bakıyorum kendiliğinden karşımdakini sahiplenmişim.Bir beklenti içine giriyorsun tabi ister istemez.Beklee..beklee..konuşmalar belki görüşmeler derken bakmışım ki sonuna gelmişiz yolun.Ne elle tutulur bir şey var ne de o yolun devamı.Sadece güle oynaya muhabbetlerde geçirilen boş zamanlar.

      Bir yandan anı yaşa  muhabbetin keyfini çıkar diye tesellilerde bulunurken bir yandan da aslında ciddii mi ciddi,sevimli mi sevimli bir ilişki istediğimi farkediyorum.bakıyorum geriye çok kabarık olmamakla birlikte olan muhabbetlerim de hiç ciddi olmamış.Off kafam karıştı ya ben sınırsızca alışveriş yapabileceğim paradan başka  hiç bir şey istemiyorum şuan.


 

Gecenin bu saatinde tüm alışveriş krizlerine giren hemcinslerime gelsiin. .http://fizy.com/#s/1ah0jr

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Uzun zamandır yapmayı düşündüğümüz şeyleri erteleye erteleye, kendimize saygısızlık yaptığımızı düşündüm ve kendimi burada buldum.Çok şeyler düşünüyorum,çok susuyorum.En iyisi yazmaktı..İçindekileri yazmak.
Ne demişler.'Bilinen en iyi ve en eski tedavi şeklidir yazmak.Hem iyileştirir..Hem özgürleştirir..''